HAKKIMIZDA TRENLER TURLAR İLETİŞİM

TREN İLE YAŞAMINIZIN YOLCULUKLARI
Lüks tren yolculuklarının dünya lideri, özel tren operatörü Golden Eagle Luxury Trains’in tasarımı ve sunduğu konforu ile haklı bir ün yapmış olan trenleriyle unutulmaz yolculuklar; Rovos, Hindistan Demiryolları IRCTC, Indian Holiday, Belmond ve Rocky Mountaineer gibi öncü şirketlerin titizlikle hazırladığı, dünyanın en az bilinen ve görülen noktalarına uzun mesafeli tren gezileri… Benzersiz manzaralar eşliginde, dünyanın üçte birinin geçildiği destansı güzergâhlar...

     

Trans-Sibirya Ekspresi: Uzun Yolculuğun Kısa Hikayesi


"Dünya upuzun bir tren, düşünmeden atla bir vagona!"


Hayatta bazı tecrübeler sadece "bir kere" yaşanır. Bazı uzun yollara, bir kez çıkılır. Kimi zaman, hayatta bizi çevreleyen gerçekliklerden sıyrılabilmek için, içimizdeki görünmez teraziye koyup tarttığımız bir kerelik "cesaret" hakkımız varmış gibi gelir.  Ya da o uzun yolculuğa ayırabilecek nihai vakti -nihayet- bulmuşuzdur. Bir kereliğine kendimizi yollara vuracak kadar gözümüz kararmıştır ya da. Kimbilir...

Her an "tek ve biricikliğiyle" güzeldir ya. Uzun yolculuklar da öyledir işte. Bu yol, öyle bir yol! Bu yolculuk, öyle bir yolculuk! Sekiz farklı saat dilimi ve dünyanın üçte birini geride bıraktığınız 10.970 kilometrelik destansı bir seyahat... Efsaneleşmiş bir tren ve çok özel bir rota: Trans-Sibirya.

YOLCULUK BAŞLIYOR

İZ TV ekibi olarak 14 günlük Trans-Sibirya maceramız, aslında yolculuktan çok daha önce başladı. 2011 yılının henüz başlarında güvenilir rehberimiz FEST Travel'la yapılan toplantılar, uzun süre tren firmasından beklediğimiz onay ve aylar sonra FEST Travel Genel Müdür Yardımcısı Zekeriya Şen'den gelen güzel bir mesaj: "Tren firması Türkiye'den bir televizyon ekibi için kompartıman ayırabiliyor. Pasaportlarınızı bekliyoruz!"

Dünya uçsuz bucaksız bir tren İZ ekibi için. Bize kapıları açılan bu yeni vagona da gözümüz kapalı, heyecanla atladık. Çünkü bu tren Trans-Sibirya Ekspresi'ydi. Bastığımız her yer yeni, geçtiğimiz her istasyon ilk, gördüğümüz her yüz farklı olacaktı.

Yolculuk, bir Eylül sabahı Atatürk Havalimanı'nda başladı. İstanbul'dan önce Moskova'ya, oradan da yaklaşık 8 saatlik bir uçuşla Sibirya'nın en doğu ucu Vladivostok'a ulaştık. Buradan meşhur Trans-Sibirya Ekspresi'ne binecek ve Habarovsk, Ulan Bator, Baykal Gölü, İrkutsk, Novosibirsk, Yekaterinaburg, Kazan rotasını izleyerek Moskova'ya geri dönecektik.

TRANS-SİBİRYA EKSPRESİ İLE TANIŞMA

Uzun bir uçak yolculuğundan sonra ulaştığımız Vladivostok, Rusya'nın Kuzey Kore, Çin ve Japonya sınırlarının ortasında, Büyük Okyanus kıyısında bir liman kenti. Konumu nedeniyle kozmopolit, Rusya'nın en büyük ticaret limanı olması nedeniyle hareketli. Artık Türkiye'den tam 8 saat dilimi ilerideyiz. Bu kadar uzakta, İstanbul'daki Haliç'in ikizini, üstelik de "Golden Horn" adıyla bulmak gezinin ilk sürprizi. Üstelik halicin üzerine, tıpkı Boğaz Köprüsü'nü andıran bir asma köprü inşa edilmekte... Yolculuk boyunca rehberliğiyle her gidilen yeri anlamlandıran FEST Travel Genel Müdürü Faruk Pekin'le Vladivostok'ta geçirdiğimiz günün sonunda, 14 gün boyunca evimiz olacak Trans-Sibirya Ekspresi ile tanışmaya gidiyoruz.

Trans-Sibirya demiryolu, Çar III. Aleksandr döneminde, 1891-1916 yılları arasında Çarlık Rusyası'nın en büyük projelerinden biri olarak inşa edilmiş. Bugün hala dünyanın en uzun ve en heyecan uyandıran demiryolu hattı. Turumuzu bekleyen özel Trans-Sibirya Ekspresi ise, lüks kompartımanlar ve yemekli vagonlardan oluşuyor. Her vagonda 2'şer kişilik 6 kompartıman var. Kompartımanlarda televizyon ve DVD oynatıcıdan klimaya, kasadan bornoza her şey düşünülmüş. Her vagona iki görevli gün boyu içecek servisi yapıyor. Giysi yıkamadan ütü servisine kadar otel standardında hizmet veriliyor. Trende 24 saat,  İngiliz bir doktor da görev yapıyor.

İşte böyle bir tren bizi bekleyen... Yerleşiyor ve bando eşliğinde Vladivostok'tan tren yolculuğuna başlıyoruz. Rus mutfağından her zevke uygun zengin örnekler sunan tren restoranındaki ilk akşam yemeğimizden sonra, kimileri tren barına geçiyor, kimileri ise uykuyu seçiyor.

Uykunuz ağır mıdır? Sinek vızıldasa uyanır mısınız? Şu bir gerçek;  öyle ya da böyle bir süre sonra treni eviniz belliyorsunuz. Yeni bir istasyona hareket ederken duyulan düdük sesleri, rayların tıkırtısı alıştıktan sonra insana "vız geliyor."

YOL

Bundan sonrası, İZ ekibi için koşturması bol bir çekim macerası, tur katılımcıları içinse unutulmaz keşiflerin yanında, bulunmaz bir içsel yolculuk fırsatı... Vladivostok'tan sonra üç gün kısa molalar vererek yol alıyoruz. Trende yaşamaya, yol arkadaşlarımıza, değişen coğrafyalara alışmak için adeta bir hazırlık bu.

Moğolistan'a varmadan önceki son büyük durağımız, bir sahil kenti olan Habarovsk... Huş, sedir ve çam ağaçlarıyla örtülü bu coğrafya, Rusya'nın maden yatağı. Rehberimiz Faruk Pekin'den burada 92 farklı etnik topluluğun birarada yaşadığını öğreniyoruz. 20 üniversitesi olan Habarovsk, aynı zamanda bir sanatçı kenti.

Habarovsk'u da geride bıraktıktan sonra, artık Moğolistan sınırına yaklaşıyoruz. Bitki örtüsü ve sıcaklık sürekli değişiyor. Tayga denilen bataklık ve ormanlık bitki örtüsünün ilk işaretleri de kendini göstermeye başlıyor.

Tur liderimiz Faruk Pekin, yola çıkmadan önce bir soru sormuştu: "Böyle uçsuz bucaksız bir manzara karşısında, tren tıngır mıngır giderken, insan kendi içine dalmaz mı? Kendi düşüncelerine, duygularına, düşünmeyi ertelediklerine bakmaz mı?" Cevabı kendisi vermişti: "Kesinlikle evet."

Moğolistan'a doğru ilerlerken, sınırsızlığa, boşluğa, uçsuz bucaksız manzaralara dalıp giden yolcular da belli ki aynı fikirde. Bizim gibi çekim yapmakla, ya da bazı yolcular gibi kendi düşünceleri içinde yolculuğa çıkmakla meşgul olmayanlar için de trende pek çok farklı alternatif var: Seminerler, Rusça dersleri, film gösterimleri, çok iyi organize edilmiş ve yolculuğu bütünleyen etkinlikler. Komünist rejim zamanı bütün trende hoparlörlerden yükselen komünizm temalı marşların yerini ise, her gece barda icra edilen canlı müzik almış.

MOĞOLİSTAN'IN BÜYÜSÜ

Yolculuğun dördüncü günündeyiz. Moğolistan sınırındaki Ulan Ude'de, çekim konusundaki tek sıkıntıyı yaşıyoruz. Sınıra yaklaşıldığı için polis çekim ekipmanını toplamamızı istiyor. Bu zorunlu mola sırasında, doğanın büyük bir hızla değişimine tanık oluyoruz. Moğolistan gezisi boyunca bize eşlik edecek uçsuz bucaksız bozkır ve çöl manzaraları başlıyor. Bakir doğaya gözlerimizi alıştırmaya çalışıyoruz.

Pasaport ve gümrük işlemlerinden sonra, Moğolistan'ın başkenti Ulan Bator'dayız. Her gezilen yerde olduğu gibi, burada da bizi yerel rehberlerimiz karşılıyor. Kültürü, yaşam standardı, sevinçleri, dertleri, tasalarıya alışageldiğimizden bambaşka bir dünya Moğolistan! Okuma-yazma oranı yüzde 98 olan Moğolistan'da, şehirde çalışan insanların büyük kısmının hayali, emekli olup Ger denen geleneksel çadırlardaki yaşama geri dönmek. Gobi Çölü'nde bulunan, dinazor iskelet ve yumurtalarının da sergilendiği Ulusal Tarih Müzesi, Cengiz Han Anıtı, Ulusal Park, Gandan Manastırı, Moğolistan durağının akıllara kazınan resimleri oldu. Ama Türkiye'den gelen grubumuz için, herhalde Tonyukuk Anıtı'nın ayrı bir önemi vardı. Türklerin bilinen ilk alfabesiyle yazılmış bu anıt, sonsuzluğun ortasında, herkesin yaklaşıp dokunabildiği korumasız bir alanda, tarihin mihenk taşı olarak yükseliyor.

Akşam yemeğini, özel bir restoranda yiyoruz. Yemeğe, geleneksel müzikler ve gösteriler eşlik ediyor.

YAŞAMI UZATAN GÖL

Moğolistan'dan sonra, tekrar Rusya sınırları içindeyiz. Gezinin en etkileyici duraklarından Baykal Gölü'nde... Bu muazzam doğa parçasına bakabilmek için, öncelikle bir süre durup gözlerinizi bu tabloya alıştırmanız gerekli. Biz de öyle yaptık. Ya da diğer bir deyişle; çekim yapmak için orada olduğumuz, bir süreliğine aklımızdan çıkıverdi.

"Sibirya'nın İncisi" ya da "Sibirya'nın Mavi Gözü" olarak anılan Baykal Gölü, dünyanın ilk, en büyük ve en derin gölü. 50 milyon yıl önce oluşmuş gölün sınırları çıplak gözle görülmüyor. Üzerinde 27 ada barındıran deniz-göl, yeryüzünün en önemli tatlı su kaynaklarından biri. Çekim açısından en estetik görüntüleri yakaladığımız bu doğa harikası gölde, gezinin de en eğlenceli anları yaşandı. Nedeni, bir söylence. Buna göre, Baykal Gölü'ne giren, ölümsüzlüğe kavuşuyor. Isınmak için herkesin ikram edilen votkalara sarıldığı buz gibi bir havada, bu söylence bazılarının gölün dondurucu sularına atlamaya ikna ediyor. Hikayenin gerisi, çığlıklar ve kahkahalar...

SON DÜDÜK

Doktor Jivago filmini hatırlarsınız... Karlar arasından kızıl bayraklı bir tren geçer. Filmdeki gibi karlar arasından geçmesek de, trenin son duraklarından biri olan İrkutsk'ta karla da tanıştık. Her yerin bir "Paris'i" vardır. İrkutsk da "Sibirya'nın Paris'i" olarak anılıyor. Kurtuluş yıldönümünde vardığımız kentte, ahşap Sibirya mimarisinin en güzel örneklerini kar altında görmek, tarifsiz bir keyifti.

İrkutsk'un ardından, Batı Sibirya'nın başkenti Novosibirsk'i selamladık. Obi Nehri kıyısında bir eğitim ve kültür merkezi olan şehrin adı "Yeni Sibirya" anlamına geliyor. Kentin adına yaraşır bir görünümü var. Rotamız sonuna yaklaşırken, I. Petro'nun eşinin adını taşıyan Yekaterinaburg ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Tatar Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'ı da iki kapsamlı mola sırasında gezme şansı bulduk.

Orta Asya bozkırları,  Baykal Gölü'nün büyüsü, Ural Dağları'nın karlı dorukları, Sibirya'nın acımasız iklimi, Moğolistan'ın sonsuzluğu... Dünya içinde dünyalardan geçtikten sonra, gelinen son nokta: Moskova. Son düdük.

Moskova'nın görkemini anlatmak, malumun ilanı olur. O nedenle, mezarını ziyaret etme mutluluğunu yaşadığımız Nazım Hikmet'ten birkaç dizeyle bitirelim:
 

"Tıkırdıyor tirenin
               rayda tekerlekleri,
Devrilerek geçiyor telgraf direkleri,
Yarı belime kadar uzandım pencereden,
               suya girmiş gibi serinledim..
Tiren sesiyle dolan havaları dinledim..."

Nazım Hikmet Ran



SON SÖZ

İZ TV'nin hayata, işe, geçmişe ve geleceğe bakışındaki gibi, "Her şey ardında bir İZ bırakır..."
Bu yolculuk bizim hafızalarımızda, unutulmaz izler bıraktı. Adeta dünyanın dönüşüne kafa tuttuğumuz, sınırların kelimelerde kaldığı, bambaşka bir diyarda uyuyup, bambaşka bir diyarda uyandığımız bir seyahatti bu. Ekspresin diğer yolcuları, ekip arkadaşlarımız gibi oldu. Herkese müteşekkiriz. Hayal gibi başladı, rüya gibi geçti ve bir film gibi, tam kendimizi kaptırmışken bitti. Faruk Pekin'in gezinin başında söylediği şeye artık biz de katılıyoruz: "Yeryüzünde iki tip insan vardır: Trans-Sibirya yolculuğuna çıkanlar ve çıkmayanlar."

Bu yolculuğa -henüz- çıkamamış olanlar için, Trans-Sibirya Ekspresi belgeselimiz, üç bölüm halinde Ocak ve Şubat 2011'de İZ TV'de olacak.  Maceraya ortak olmak isteyenleri DIGITURK 18. Kanal ve HD kalitesiyle DIGITURK 318. Kanalda bekliyoruz!

TRANS-SİBİRYA EKSPRESİ
İZ TV- ÇEKİM EKİBİ

Trans-Sibirya Ekspresi 1. Bölüm: 18.01.2012
Trans-Sibirya Ekspresi 2. Bölüm: 01.02.2012
Trans-Sibirya Ekspresi 3. Bölüm: 15.02.2012
İZ : DIGITURK 18. Ve 182. Kanallar
İZ HD: DIGITURK 318. Kanal

 
   
AFRİKA
Turlarımız hakkında bilgi edinmek için tıklayınız.
AVRUPA
Turlarımız hakkında bilgi edinmek için tıklayınız.
ASYA
Turlarımız hakkında bilgi edinmek için tıklayınız.
ORTADOĞU
Turlarımız hakkında bilgi edinmek için tıklayınız.
   

DVD İZLEYİN
Trans - Sibirya
Rusya
Çin
Afrika

   

BROŞÜR TALEBİ
Eğer İngilizce broşürleri adresinize yollamamızı istiyorsanız lütfen TIKLAYINIZ

 
Anasayfa    Hakkımızda    Trenler    Turlar    İletişim